"Yarin Gunes Dogacak" 265 sayfalik bir roman ve biteli iki yil oldu. Redakte ederek burada yayinlayacagim
James Brown - Woma...
Yarın Güneş Doğacak: Sayfa 40

Salı, Eylül 26, 2006

Sayfa 40

Yan çadırdan bir erkek sesi duydu Alara. Seyfi dayı köye gittiğine göre, demek Adem gelmişti. Neyse. Yemeğini yedikten sonra bir çay demlerdi, çağırırdı onları yine. Tanışırdı genç adamla, konuştururdu biraz.

Suyu çadırın girişine koyup, çadırın içine girdi. Lambasını yaktı. Hava soğumaya başlamıştı. Gündüzün sıcağında fazla gelip de çıkardığı kabanını alıp tekrar sırtına geçirdi. Bir paket makarna da alıp, dışarı çıktı.

-Aleydim sana da yicek bişeyle bacım. Bak Adem de gelmiş, yiyiverirdik şuracıkta bizim çadırda. Senin bu çadır da pek minnacıkmış, yemek neyim yenmez ki orda. Hadi alem de, hep berabe yiyiverelim işte, hı? diyen Emine’nin sesiyle başını uzattı çadırından.

-Emine bacı, sen git al yemeğini. Ben de bu arada biraz makarna pişiririm; o kadar istiyorsan, yine beraber yeriz. Ama orada dağıtılan yemeği alamam ben, anlamıyor musun? O başkalarının rızkı. Benden daha muhtaç olanların rızkı. Hadi bakayım sen yollan şimdi.

-Eh, sen bilin ya madem. Bugada okumuşun, helbet vadır bi bildiğin senin de, diyerek elindeki alüminyum sininin içinde birkaç kap kacakla uzaklaştı Emine.

Tenceresine su koyarken, bir ses duydu arkasında Alara.

-Hoşgeldiniz.

-Hoşbuldum Adem. Babanla annen sözetmişti senden, adını biliyorum.
Benim adım da Alara, dedi yerden kalkmadan, başını yukarı kaldırıp.

-Sizin için yapabileceğim bir şey var mı, dedi bir taraftan sigarasının birikmiş külünü silkelerken Adem.

-Şimdilik yok, ama yemekten sonra benimle çay içersen sevinirim. Okumuş bir gence benziyorsun. Oturup sohbet ederiz biraz. Belki birbirimizden öğreneceğimiz şeyler vardır, ne dersin?

-Estağfurullah, benim size öğreteceğim ne olabilir ki? Ama çay içeriz, iyi olur.

-Belli mi olur Adem, kimin kime ne öğreteceği. Bak, buraya geldiğim şu birkaç saat içinde bile neler öğrendim ben, bir bilsen.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home