Sayfa 42
-Ocak falan de vereceklermiş anacığım, ama sanırım bu hafta böyle geçer, haftaya kalır, dedi Adem.
-Olsun oğul, ben idare ederim şincik bunnanan.
Alara düşündü. Yanına fazla para almamıştı, ama kredi kartı yanındaydı. Acaba kredi kartıyla hiç olmazsa bir küçük tüp alabileceği yer bulabilir miydi? Yarın sabah komutanı bir ziyaret eder, öğrenirdi. Şimdi sırası değildi bunu konuşmanın. Kalktı.
-Aaaa, sen onu bırak bacım, ben yıkarım şincik hepisini berabe. Ne o öle tencereni alıp gidimiveyon? Olumumuş hiç öle şey? Ama sovuk suynan yıkacem, idare edive sen de artık, hı?
-O zaman Emine hanım, ben sana sıcak su temin edeyim, sen bulaşıkları yıka, ben de çay yapayım. Anlaştık mı?
-He ya, neden olmasın ki?
Çaylarını yine Emine hanımın çadırında içiyor, bir taraftan da Pazar gününden beri olanları konuşuyorlardı. Saat kaçta ilk sarsıntı olmuştu, hızını alamayıp, kaçta ikinciye silkelenmişti acun. Hepsinin bir bir anlattılar konuklarına.
-Adem, bir doktora götürdün mü anneni, babanı? Hatta sen de bir görünmelisin. Ne de olsa çok büyük bir şok yaşadınız. Bu öyle kolay başa çıkılacak bir olay değil. Hele senin durumun onlardan da kötü, baksana, her gün gidip toprak altından birilerini çıkartmaya çalışıyorsun. Üstelik evin, işyerin de yıkılmış.
-Yok. O kadar çok insan var ki bizim gibi, hangi birimize bakacaklar? Üstelik yaralılar var bizden önce.
-Bazen insanın görünmeyen yarası daha büyüktür evlat. Kimsenin göremediği derinlere gider çöreklenir de, bir gün, zamansız, çağırılmadan, hiç
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home