"Yarin Gunes Dogacak" 265 sayfalik bir roman ve biteli iki yil oldu. Redakte ederek burada yayinlayacagim
James Brown - Woma...
Yarın Güneş Doğacak: Sayfa 12

Pazar, Mart 05, 2006

Sayfa 12

-Ellerine sağlık halacığım. Harikaydı, biliyor musun? Nerde bizim evde böyle yemekler? Serpin benden de geç geliyor. Hem sebze de yemez zaten biliyorsun. Uyduruk yemekten, tek yönlü besleniyoruz galiba. Karartma yüzünü canım. Tamam, daha dikkatli oluruz bundan sonra. Ama zaten yorgun geliyoruz eve biliyorsun. Şarabından bir yudum aldıktan sonra devam etti,

- Hala, biz iki çılgın, anne-babası boşanmış kompleksli çocuktuk. Senin mesleğin de çok zamanını alan bir işti, sen bizimle nasıl başa çıktın? Tamam kadınlar geldi gitti bir sürü, hatta yatılısı da oldu, ama yemekleri hep kendin yapardın. Nasıl yetiştirdin? Nasıl becerdin? Bazen gözümün önüne geliyor da, evde uçarak yaşardın, geçen zamana yetişmek için. Bir eksiğimiz kalmasın diye; çok bilirim, biz kardeşimle yerde oyun oynarken, üzerimizden atladığını.

Kalktı halasının taklidini yaptı. İkisi de güldüler buna. Bir an geçmiş geldi gözlerinin önüne.

-Ama çok mutluydum ben. İkinizi de çok seviyordum. Varlığınız beni mutlu ediyordu. Yormuyordu beni böyle bir hayat.

-Şimdi mutlu musun? İşte çıkarmıştı ağzındaki baklayı. Geldiğinden beri onu yiyip bitiren soruyu sormuştu sonunda. Halasının yüzüne bakamadı. Başı önünde cevabı beklemeye koyuldu. Fazla gecikmedi cevap.

-Nedir seni endişelendiren? Ben artık emekli oldum. Zaten krizin etkisini biliyorsun. Bu ortamda çalışmak da istemiyorum. Üzüyorlar. Kitap okuyorum, resim yapıyorum, yürüyüş yapıyorum, dedi yeğenine, cümlenin devamını saklayarak –akşam sabah olmasını bekliyorum, sabah akşam olmasını
bekliyorum-. Yüzüne bir gölge düştü. Hemen toparlanıp bunu Duygudan gizlemek amacıyla şarap bardağına uzandı. Ne kadar gizlese de yeğeninin gözünden kaçmamıştı, ama adını koymaya hazır değildi henüz Alara.

-Doyduk galiba, hı? Hadi kalkalım da, ben de bulaşıkları yıkayayım.

-Evet. Bulaşıktan sonra ben de kahvelerimizi yapar, sana da fal bakarım. Ne dersin? dedi Duygu.

-Bayılırım derim, ne diyeceğim. Aslında ne zaman bana kahve falı baksan, on dakika sonra dediklerini unutuyorum, ama yine de senin bana kahve falı bakmana bayılıyorum.

-Tabii benim on beşliğim. Bak ne kısmetler, ne kocalar bulacağım sana o fincanın içinde ben, dedi Duygu.

1 Comments:

Blogger Unknown said...

Güzel çalışmalar başarıların devamını diliyorum umarım yazılarınında devamı gelir.

http://xprodoksit.blogspot.com/

11:49 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home