"Yarin Gunes Dogacak" 265 sayfalik bir roman ve biteli iki yil oldu. Redakte ederek burada yayinlayacagim
James Brown - Woma...
Yarın Güneş Doğacak: Sayfa 15

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Sayfa 15

-Teşekkür ederim kızım. Eline sağlık, ama benim ellerim kirli. Sen sehpaya bırak benim fincanımı, ben gidip banyoda ellerimi yıkayayım, hemen dönerim.

Duygu kah şaşkınlıkla, kah sevecenlikle, bir kediye, bir halasına göz atarak, fincanı hasarsız sehpaya bırakırken, anlamaya çalışıyordu bu diyalogu. Evet, söylediklerinin tamamında haklıydı halası. Bunu yapan kaç kedi sahibi vardı ki? Ahhhhhhh! Tabii! Bulmuştu işte. Ne derdi halası kendini tanımlarken; ‘vermenin hazzını yaşamak gerek’. Evet, buydu işte! Bayan Alara vermenin hazzıyla ayakta kalabilmişti bugüne dek. Şimdi sadece kedisi kalmıştı bunu paylaşabileceği. Ama o, dolu dolu, kucak kucak, arsızca vermeyi severdi. İşte buydu halasını mutsuz ve sönük kılan –ne kadar gizlemeye çalışsa da-. Bu kadın vermeliydi birikimlerini, üretmeliydi sonsuz. Tabii ki; zaten Afyon’a gidişinin altında da bu yatmıyordu?

-Hadi aşkım, kahveni soğutma.

-Sen de ne güzel yaparsın kahveyi. Iııımmmh., keyiflendi Alara.

-Kim öğretti bana güzel kahve yapmayı sultanım? Az mı mangalda kahve yapardın millete? Her pikniğimizde, her balkonda mangal yakışımızda.

-Canım benim. Ne güzel bir evlat oldun! Ne güzel okşuyorsun ruhumu?

-Tıpkı senin bana yaptığın gibi.

-Abartıyorsun. Benim zamanım bile yoktu seni bu kadar okşamaya, sevmeye.

-Sanırım gözlerinde vardı halacığım. Orada yakaladım ben yakalamam gerekeni. Hepsi sendeydi, gözlerindeydi; biz oynarken salonun ortasında, bizi rahatsız etmeden işleri bitirebilmek uğruna, ceylan gibi üzerimizden atlayışlarındaydı. Yorulmak bilmeden yaptığın odalarımızı temizlemendeydi, eve yatılı yardımcı aldığın zamanlarda her cumartesi işten çıkar çıkmaz bizi alıp pikniklere götürmendeydi. Ne çok severdik seninle piknik yapmayı, kamp yapmayı hatırlıyor musun? Aslında ne kadar huysuzdum ben, hep sonradan açılırdım. Ama önce mutlaka tepki verirdim.


-Bir yaz sizi alıp, Antalya-Beldibi’nde Erman Camping’e tatile götürmüştüm. Hani Bursa’dan Antalya’ya kadar yarım saatte bir kah çiş molası, kah meyve yeme molası, kah çay molası, kah benim araba sürmeye devam edebilmem için yaptığımız kültür fizik molası vererek, sabah 8’de Bursa’dan yola çıkıp da, Akşam 7’de, 11 saatlik yolculuktan sonra kampa vardığımız yıl. Hani tam Antalya’ya inerken, uyumaktan, hatta kardeşinin seni bütün uyandırma

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home